20 Temmuz’da başlayan adli tatil sona erdi. Yargıçlar, savcılar ve avukatlar için bir dinlenme arası belki… Ama adalet için öyle mi? Adalet, takvimlere sığmaz. Adalet, zamana bağlı değildir. Bir gün bile geciken adalet, aslında gecikmiş bir adalettir.
Bugün Yargıtay’da yeni adli yıl açılıyor. Törenler yapılacak, nutuklar atılacak. Ama esas olan, bu yeni yılın gerçekten adalet yılı olup olmayacağıdır.
Ankara’da görülecek davalara bakın:
Kamu kurumlarında sahte belgeler düzenlendiği iddiasıyla 134 sanık yargı önünde. E-devlet çağında, devletin güvenlik sistemleri sahte imzalarla delik deşik edilmişse, bunun hesabını kim verecek?
CHP’nin olağan ve olağanüstü kurultaylarının iptali için açılan davalar var. Dava sonucunda yeni bir CHP dönemimi başlayacak?
Bir HSK müfettişinin bıçaklanması davası gündemde. Yargının güvenliği sağlanamazsa, yurttaşın adalete güveni nasıl sağlanacak?
Eski bir hakimin, “silahlı terör örgütü üyeliği” iddiasıyla yargılandığı dosya yeniden açılacak. Dün karar verenler, bugün sanık sandalyesinde. Bu tablo, yargının nasıl bir girdabın içine çekildiğini göstermiyor mu?
Hayvan hakları adına açılmış bir derneğin yöneticileri, hastalıklı köpekleri yasa dışı yollarla taşıdıkları için mahkeme önünde. Bu ülkede yasalar insan için bile zor işlerken, hayvan için adalet sağlanabilecek mi?
Ve yıllardır çözülmeyi bekleyen bir dosya: Necip Hablemitoğlu cinayeti. 2002’de evinin önünde öldürüldü. Aradan 23 yıl geçti. Katiller hâlâ tam anlamıyla aydınlatılmadı. Dosya mahkeme salonlarında sürünüyor. Gerçeklerin üstü örtüldükçe, cinayet dosyası değil, adalet duygusu tozlanıyor.
Yeni adli yıl başladı. Takvim yaprakları değişti. Ama adaletin yaprakları hâlâ sararmış durumda. Eğer mahkeme salonlarında hakikatin üzeri örtülmeye devam ederse, törenler, nutuklar, açılışlar sadece kâğıt üzerinde kalır.
Adalet, salonlarda değil, vicdanlarda başlar.